HAK ve BATIL

Mehmet Selim POLAT

  • Site Yonetimi

  • FOTOĞRAFLAR

  • Aylara Göre ARA

    Mayıs 2011
    P S Ç P C C P
     1
    2345678
    9101112131415
    16171819202122
    23242526272829
    3031  
  • KİTAP ve SÜNNET

    • 6.675 Kere Aranmış
  • Terk Edilen İslâm

    İslam Dini Neden Terk Edildi?....
    Resmi Tıkla...

  • HAKKIMDA:

    Din,Vatan Devlet,Millet,Bayrak Bütünlüğü Huzur getirir.Dinin olmadığı devletler çöker,devletin olmadığı yerde çetelik ve zulüm olur.Milletin olmadığı yerde vatanda olmaz.Bayrak o milleti dünya literetöründe tanıtır,o halkı temsil eder.

  • En fazla oylananlar

Archive for Mayıs 2011

Kadının Namazı Evinde Olmalıdır

Posted by MEHMET SELİM POLAT 27 Mayıs 2011

                                                                      أَلنِّسَاءِيَّاتْ     

الحديث اسابع والعشرون27-

عَنْ عَبْدِاللَّهِ بْنِ مَسْعُودٍ رَضيَ اللَّهُ عَنْهُ عَنِ النَّبيصلي اللّه عليه وسلّم, قَالَ: صَلاَةُ الْمَرْأَةِ فِي بَيْتِهَا أفْضَلُ مِنْصَلاَتِهَافِي حُجْرَتِهَاوَصَلاتُهَافِي مِخْدَعِهَا أَفْضَلُ مِنْصَلاَتِهَافِي بَيْتِهَا[

                                                                                                                                        رواه أبوداود

Mes’ud oğlu Abdullah’dan (RA).:

[Kadının (hususi ve dahili) odasındaki namazı,salondaki namazından üstündür.Evin içerisindeki yatak odasındaki namazı,umuma açık bulunan evde kılınan namazından daha üstündür.]

(Ebu Davud)                     

İZAHI:{Evindeki} tabiri namaz için inşa edilen ev mescidini ifade etmektedir.Zira İslamın şa’şaalı devrinde her evin içinde kadınlara mahsus ev mescidleri vardı.

Bu hadis-i şerif ve benzerleri kadını evinden ayrılmamaya teşvik etmektedir.Çünkü İslamın şerefine yakışır hareket de ancak budur.

Allah’ın Resulü(SAV),kerimesi Hazreti Fatıme’den sordu:[Kadın için en hayırlısısı nedir?.]

Fatıme(RA):Erkeğe görünmemek ve erkeği görmemektir.]Bu cevap üzere Resulüllah kızını kucaklıyarak başından öptü.[Biri diğerinden olan bir nesildir.]mealindeki ayeti okudu.(3.cild İhya-i Ulüm’d-din,Nikah bahsine bak).

 

Posted in GÜNCEL, İSLAM | Etiketler: | 1 Comment »

Hadis Şerif Logatı

Posted by MEHMET SELİM POLAT 23 Mayıs 2011

Hadis Şerif Logatı

Her söz Peygamberin Hadisi,Peygamberin sözü değildir.

Hadîs Âlimi (Muhaddis):
Hadîs-i şerîf sahasında mütehassıs kimse. Çok sayıda hadîs toplayıp, senet ve metinleriyle ezberleyen, râvilerin cerh ve ta’dîl (güvenilir olup olmadıkları) noktasından durumlarını bilen, bu ilimde ihtisas kazanıp kitaplar yazmış olan âlim. Muhaddisin çoğulu muhaddisîn’dir.

Hadîs İmâmı:
Üç yüz binden çok hadîs-i şerîfi, râvîleri (rivâyet edenleri, nakledenleri) ile birlikte bilen büyük hadis âlimi. Buna, hadîs müctehidi de denir.

Hadîs-i Âhâd:
Hep bir kimse tarafından rivâyet edilen, bildirilen, müsned-i muttasıl (Resûlullah efendimize varıncaya kadar, rivâyet edenlerden yâni nakledenlerden hiçbiri noksan olmayan) hadîs-i şerîfler.

Hadîs-i Âmm:
Herkes için söylenmiş hadîs-i şerîfler.

Hadîs-i Cibrîl:
Peygamber efendimiz Eshâbı (arkadaşları) ile otururlarken, Cebrâil aleyhisselâmın insan sûretinde gelip; İslâm’ı, îmânı ve ihsânı sorduğunda Resûlullah efendimizin verdiği cevabları bildiren hadîs-i şerîf.

Hadîs-i Garîb:

Yalnız bir kişinin bildirdiği sahîh hadîs. Yahut, aradaki râvîlerden (nakledenlerden) birine, bir hadîs âliminin muhâlefet ettiği hadîs.

Hadîs-i Hâs:
Bir kimse için söylenmiş hadîs-i şerîfler.

Hadîs-i Hasen:
Bildirenler (râvîler) sâdık (doğru) ve emîn (güvenilir) olmakla beraber hâfızası, anlayışı sahîh hadîsleri bildirenler kadar kuvvetli olmayan kimselerin bildirdiği hadîs-i şerîfler.

Hadîs-i Kavî:
Resûlullah efendimizin, söyledikten sonra, peşinden bir âyet-i kerîme okuduğu hadîs-i şerîfler.

Hadîs-i Kudsî:
Mânâsı, Allahü teâlâ tarafından, kelimeleri ise, Resûl-i ekrem sallallâhü aleyhi ve sellem tarafından olan hadîs-i şerîfler. Hadîs-i kudsîleri söylerken, Peygamber efendimizi bir nûr kaplardı ve bu, hâlinden belli olurdu. (Abdülhak Dehlevî)

Hadîs-i Maktû’:
Söyleyenleri (râvîleri), Tâbiîn-i kirâmakadar bilinip, Tâbiîn’den rivâyet olunan hadîs-i şerîfler. Tâbiîn’den rivâyet edilen, bildirilen maktû’ hadîslerin sonraki râvîleri (nakledenleri) Ehl-i sünnet âlimlerinden iseler, bunlar hakîkaten hadîs-i maktû’dur. Mevdû sanmamalıdır. (İbn-i Kudâme-Buhârî)

Hadîs-i Mensûh:
Peygamber efendimiz tarafından ilk zamanda söylenip, sonra değiştirilen hadîsler.

Hadîs-i Merdûd:
Mânâsı olmayan ve rivâyet şartlarını taşımayan söz.

Hadîs-i Meşhûr:
İlk zamanda bir kişi bildirmişken, ikinci asırda şöhret bulan, yâni bir kimsenin Resûl-i ekremden, o kimseden de, çok kimselerin ve bunlardan dahî, başka kimselerin işittiği hadîs-i şerîfler.

Hadîs-i Mevdû’:
Bir hadîs imâmının şartlarına uymayan hadîs-i şerîfler. Bir müctehid (âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerden hüküm çıkaran âlim), bir hadîsin sahîh (doğru) olması için, lüzûm gördüğü şartları taşımıyan bir hadîs için; “Benim mezhebimin usûlünün kâidelerine göre mevdûdur” der. Yoksa; “Resûlullah’ın sallallah ü aleyhi ve sellem sözü değildir” demez. (Dâvûd-ül-Karsî)

Hadîs-i Mevkûf:
Eshâb-ı kirâma kadar râvîleri (nakledenleri) hep bildirilip, sahâbî olan râvînin, Resûl-i ekremden işittim demeyip, böyle buyurmuş dediği hadîs-i şerîfler.

Hadîs-i Mevsûl:
Sahâbînin (Resûlullah efendimizin arkadaşları); “Resûlullah’tan işittim, böyle buyurdu” diyerek haber verdiği hadîs-i şerîfler. Bunda, Resûl-i ekreme kadar rivâyet edenlerin hiç birinde kesinti olmaz.

Hadîs-i Muddarib:
Kitab yazanlara, çeşitli yollardan, birbirine uymayan şekilde bildirilen hadîs-i şerîfler.

Hadîs-i Muhkem:
Te’vîle (yoruma, açıklamağa) muhtaç olmayan hadîs-i şerîfler.

Hadîs-i Mu’allak:
Baştan bir veya birkaç râvîsi(rivâyet edeni, nakledeni) veya hiçbir râvîsi belli olmayan hadîs-i şerîfler.

Hadîs-i Munfasıl:
Aradaki râvîlerden (nakledenlerden), birden ziyâdesi (fazlası) unutulmuş olan hadîs-i şerîfler.

Hadîs-i Müfterâ:
Müseylemet-ül-Kezzâb’ın ve ondan sonra gelen münâfıkların (kalbiyle inanmayıp, sözleriyle inandık diyenlerin), zındıkların (kâfirlerin), müslüman görünen dinsizlerin uydurma sözleri. Ehl-i sünnet âlimleri (Resûlullah efendimiz, dört halîfesinin ve ashâbının arkadaşlarının yolunda olan âlimler), müfterâ hadîsleri aramış, bulmuş ve ayırmışlardır. Din büyüklerinin kitablarında böyle sözlerden hiçbiri yoktur.

Hadîs-i Mürsel:
Sahâbe-i kirâmın ismi söylenmeyip, Tâbiîn’den (Sahâbeyi görenlerden) birinin, doğruca Resûl-i ekrem buyurdu ki dediği hadîs-i şerîfler.

Hadîs-i Müsned-i Münkatı’:
Sahâbîden başka bir veya birkaç râvîsi (nakledeni) bildirilmeyen hadîs-i şerîfler.

Hadîs-i Müsned-i Muttasıl:
Peygamber efendimize kadar râvîlerden (nakledenlerden) hiçbiri noksan olmayan hadîs-i şerîfler.

Hadîs-i Müstefîz (Müstefîd):
Söyleyenleri üçten çok olan hadîs-i şerîfler.

Hadîs-i Müteşâbîh:
Te’vîle (açıklamaya, yorumlamaya) muhtâç olan hadîs-i şerîfler.

Hadîs-i Mütevâtir:
Bir çok Sahâbînin Peygamber efendimizden ve başka bir çok kimsenin de bunlardan işittiği ve kitâba yazılıncaya kadar, böyle pek çok kimsenin haber verdiği hadîs-i şerîfler. Mütevâtir hadîsleri rivâyet edenlerin yalan üzerinde sözbirliği yapmaları müm kün değildir. Hadîs-i mütevâtire muhakkak inanmak ve bildirilenleri yapmak lâzımdır. İnanmayan kâfir olur, îmânı gider. (İbn-i Âbidîn)

Hadîs-i Nâsih:
Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin, son zamanlarında söyleyip, önceki hükümleri değiştiren hadîs-i şerîfleri.

Hadîs-i Sahîh:
Âdil ve hadîs ilmini bilen kimselerden işitilen, müsned-i muttasıl (Resûl-i ekreme kadar, rivâyet edenlerin hepsi tam olup noksan bulunmayan), mütevâtir (bir çok sahâbînin rivâyet ettiği) ve meşhûr (önceleri bir kişi bildirmişken, sonraları şöhret bulan) hadîsler.

Hadîs-i Şâz:
Bir kimsenin, bir hadîs âliminden işittim dediği hadîs-i şerîfler. Hadîs-i şâzlar kabûl edilir, fakat sened (vesîka) olamazlar. Âlim denilen kimse meşhûr bir zât değilse, kabûl olunmazlar.

Hadîs-i Zaîf:
Sahîh ve hasen olmayan hadîs-i şerîfler. Zaîf hadîsi bildirenlerden birinin hâfızası, adâleti gevşek olur veya îtikâdında (inancında) şübhe bulunur. Zaîf hadîslere göre fazla ibâdet yapılır; fakat ictihâdda bunlara dayanılmaz.

Hadislerin kısımları olduğu gibi,her sözde hadis değildir,israiliyattır,kaynağına giderek gerçek hadisleri bulmak lazım.

Posted in HADİS, İSLAM | Etiketler: | Leave a Comment »

Milletvekili adayı olmanın anlamı nedir?

Posted by MEHMET SELİM POLAT 20 Mayıs 2011

Milletvekili adayı olmanın anlamı şudur:

      “Ben sizin adınıza bu maksatla kurulmuş bulunan kurumda gidip teşri (kanun koyma) yapacağım, her biriniz bir fert olmanız dolayısı ile elinizde bulunan genel hakimiyet yetkisinin birer parçasını bana vekaleten belli bir süre devretmenizi istiyorum. Böylelikle ben yeterli sayıdaki temsil oylarımı toplayabildiğim takdirde, sizin adınıza egemenlik yetkisini kullanacağım ve teşri faaliyetlerine katılacağım.“ demektir.

     Kur’an- Kerim‘de Allah‘tan başka kanun koyan ve Allah’tan başka hükmüne başvurulan ya da hükmü kabul edilen herkes ve her kurumun ortak adı bilindiği gibi “tağut“ tur.Tağutun reddi ise ,iman edebilmek şerefine nail olmanın ilk ayağıdır.

لاَ إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَد تَّبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِن بِاللّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىَ لاَ انفِصَامَ لَهَا وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

      Dinde Çirkin şey Yoktur.“ Hak ile batıl apaçık meydana çıkmıştır. Kim tağutu inkar eder ve Allah’a iman ederse o, muhakkak kopması mümkün olmayan sağlam kulba yapışmış olur “ (Bakara 256)

      Tağutun ve tağuti düzenlerin egemenliğini kabul etmek , iman ile bağdaşabilir bir eylem olamaz.

“أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُواْ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُواْ إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُواْ أَن يَكْفُرُواْ بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلاَلاً بَعِيدًا

     ”Sana indirilen ve senden önce indirilmiş olanlara her halde iman ettiklerini ileri sürenlere bakmaz mısın ki , onu inkar etmekle emrolundukları halde yine tağutun hükmüne başvurmak isterler. Şeytan da onları uzak bir sapıklıkla büsbütün saptırmak ister “ (Nisa 60)

     Şu ayeti kerimede Allah’ın emir ve hükümleri dışında teşri yapmanın , teşri yetkisine sahip olunabileceğini kabul etmenin, hüküm ve mahiyetini açık bir şekilde ifade etmektedir.

أَمْ لَهُمْ شُرَكَاء شَرَعُوا لَهُم مِّنَ الدِّينِ مَا لَمْ يَأْذَن بِهِ اللَّهُ وَلَوْلَا كَلِمَةُ الْفَصْلِ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ

      ”Yoksa onların, Allah’ın izin vermediği bir dini getiren ortakları mı var?. Eğer erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz zalimlere can yakıcı bir azap vardır.(Şura.21 )

     “Yoksa onların , Allah’ın izin vermediği şeyleri kendilerine dinden şeriat yapan (Allah’ın hükümlerine aykırı hükümler koyan , Allah’a eş koştukları ) ortakları mı vardır ?” (Şura 21)

       Demokratik seçimlerde ve benzeri bütün eylem süreçlerde ,müslümanın demokrasinin herhangi bir halkasında yer alarak tağuti düzenin işlerlik kazanmasında bir katkıda bulunması , İslam’ın konu ile ilgili ilke ve hükümlerine aykırıdır.

Posted in GÜNCEL, SİYASET, İSLAM | Etiketler: | 1 Comment »